Turizm; tarım ve hayvancılıktan sanayiye, inşaattan alt yapıya ekonominin tüm sektörlerini hareketlendiren ve geliştiren bir sektördür. Ama turizme sadece ekonomik bir sektör gözüyle bakılması doğru değildir. Turizm aynı zamanda bir ülkenin iç bütünlüğünün ve kültürel hayatının seyri üzerinde, uluslararası tanınırlığı ile saygınlığı üzerinde ve dış politikasının işleyişi üzerinde göz ardı edilemeyecek etkiye sahip olan bir sektördür. Bu açıdan bakıldığında kamu diplomasisinin önemli alt başlıklarından biri de turizm diplomasisidir. Aslında turizm diplomasisi kültür diplomasisinin eş dalıdır. Çünkü turizm kültürel etkileşimi artırır ve halkları birbirine yaklaştırır.

Turizmin, ülkenin ulusal güvenliğini ve ekonomik çıkarlarını güçlendirecek bir perspektifte ele alınması gerekir. Turizm sektöründe hizmet veren tüm kurum, firma ve bireylerin – özellikle de rehberlerin – birer diplomat edasıyla davranabilmeleri için gerekli yönlendirme ve eğitimin verilmesi gerekmektedir. Nitekim Osmanlı’nın son dönemlerinde Türkiye’ye gelen yabancıları gezdiren rehberlerin o dönemin çeşitli sosyal ve siyasal nedenlerinin etkisiyle ülke tanıtımında yanlış fikirler vermeleri, Avrupa’da olumsuz bir Türk imajının oluşmasında rol oynamıştır. Bunu engellemek isteyen Atatürk, “Türk Seyyahin Cemiyeti”ni kurdurmuştur.

Farklı ülkeleri ziyaret eden turistler, yerleşik kültürleri öğrenme konusunda gittikçe daha fazla eğilim göstermektedirler. Bir ülke ile ilgili gerçekleri, tarihî ve kültürel kaynaklardan öğrenmek isteyen ziyaretçilerin taleplerini karşılayabilmek için kültürel birikimin ön plana çıkarılması gerekecektir. Ayrıca turistler ziyaret ettikleri ülkelerde sadece bir gözlemci olmayı değil, deneyimlere aktif biçimde katılmayı arzulamaktadırlar. Ziyaret edilen ülkenin sanatı, zanaatı ve kültürel birikiminin yanı sıra tarihî mekanların ziyareti esnasında kalıcı anılara dönüşecek katılımcı aktiviteler gittikçe daha önemli hâle gelmektedir. Başka kültürleri öğrenmeye dönük gittikçe artan bu merak, kültürel diplomasiyi ve turizm diplomasisini önemli hâle getirmektedir.

Çin gibi kalabalık nüfusa sahip olan ülkeler yurt dışına ziyarete gidecek olan vatandaşlarını belli ülkelere yönlendirerek o ülkeleri ekonomik olarak ödüllendirmekte ancak Makau, Tayvan gibi ülkelere giden vatandaşlarını da engelleyerek bu ülkeleri cezalandırmakta ve tüm bunların karşılığında siyasi ve ekonomik nüfuzlarını artırmaya çalışmaktadırlar. Benzeri bir durum vatandaşların hangi ülkeleri ziyaret etmesi gerektiğine dönük algı oluşturarak onları örtülü bir şekilde yönlendiren Batılı – hatta Rusya ve İran gibi diğer – ülkeler için de geçerlidir. Bu açıdan bakıldığında turizm diplomasisi Türkiye gibi ülkeler açısından turizm sektörünün ve genel olarak ekonominin canlandırılması açısından büyük önem taşımaktadır. Özellikle Çin ile Türkiye arasındaki ticari dengenin orantısız bir şekilde Türkiye aleyhine olduğu ve cari açığın Türkiye ekonomisi bakımından en önemli sorunlardan biri olduğu göz önüne alındığında durum daha da önemli hâle gelmektedir.

Burada yapılan açıklamalardan anlaşılacağı üzere, turizm diplomasisi iki yönlüdür:

1) Turizm faaliyetlerinin, ülkenin uluslararası siyasi düzlemde tanıtımı ve dolayısıyla siyasi ve ekonomik alanda ulusal çıkarların en üst düzeyde gerçekleştirilmesi amacıyla kullanımı (diplomatik turizm)

2) Diplomatik faaliyetlerin, turizmin geliştirilmesi amacıyla kullanımı (turistik diplomasi)

Turizm diplomasisinin bu iki yönü arasında derin bir etkileşim söz konusudur. Bir yönde yapılacak çalışmalar, diğer yöndeki yapılacak çalışmaları kaçınılmaz biçimde etkileyecektir. Bu çerçevede medeniyetimizin sahip olduğu sevgi ve hoşgörü kültürünün tanıtılmasına ilaveten, ülkenin prestijinin sağlam tutulması, ucuz bir ülke imajı yerine, ziyaret edilen ülke için katma değeri yüksek ama ziyaret edenlerin prestijini artıran saygın bir ülke olarak sunulması, ülkenin diğer alanlardaki saygınlığını da artıracaktır. Bu noktada, örneğin, sağlık turizminde son dönemde sağlanan başarıların tarih turizmi, doğa (kaplıca, dağcılık, rafting vb) turizmi gibi diğer alanlara da taşınarak daha ileri düzeylere taşınması gerekmektedir.

Özellikle belirtilmelidir ki; turizmin başarısı, turistlere sunulan hizmetlerin kalitesiyle doğru orantılı olacaktır. Nitekim sağlık turizminde görülen başarı büyük ölçüde, sağlık sektöründe son dönemde yakalanan başarının bir fonksiyonudur. Bu nedenle, hangi turizm dalında olursa olsun turiste sunulan hizmet ve ürünlerin kalitesi behemehâl yükseltilmelidir. Aksi halde ülkenin marka değerini yükseltmek ve bunu iktisadi, siyasi ve diplomatik alanlara yansıtmak mümkün olmayacaktır.

Enstitü ve Projelerin koordinatörlüğünü TASAM ( Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi ) üstlenmektedir.